Sınav dönemleri, gençlerin yaşamında sadece akademik bir süreç değil, aynı zamanda duygusal bir eşiktir. Bu dönemde yaşanan kaygılar, çoğu zaman birey
Sınav dönemleri, gençlerin yaşamında sadece akademik bir süreç değil, aynı zamanda duygusal bir eşiktir. Bu dönemde yaşanan kaygılar, çoğu zaman bireyin iç dünyasıyla sınırlı gibi görünse de, aslında aile dinamiklerinin güçlü bir yansıması. Bu süreçte ailelerin kendi sınav kaygılarını ve beklentilerini fark edip yönetmesi, çocuk üzerinde gereksiz bir baskı oluşmasını engeller. Ailenin etkisi çoğu zaman göz ardı edilse de çocukların sırtladığı yük çoğunlukla sadece kendi beklentileri değil, ebeveynlerinin yüklediği anlamlardır.
İYİ NİYETLİ SÖZCÜKLERİN GETİRDİĞİ YÜK
Aileler çoğunlukla çocuklarının başarılı olmasını isterken, farkında olmadan onların üzerindeki baskıyı artırabiliyor. “Sen yaparsın”, “Bu sınav senin geleceğin”, “Bak, herkes çalışıyor” gibi iyi niyetli cümleler, çocuk için bir destek değil, yük haline gelebilir. Bu söylemler yerine, ebeveynlerin kendi duygularını da ifade ederek, “Kaygılandığını biliyorum, beraber çözelim” gibi mesajlar vermesi, çocuğun kaygısını hafifletir.
KOŞULSUZ KABUL NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?
“Birey, yalnızca koşulsuz kabul gördüğü bir ortamda gerçek potansiyelini ortaya koyabilir.” Carl Rogers.
Sınav kaygısı yaşayan çocukların en çok ihtiyaç duyduğu şey, sadece başarılı olduklarında değil, başarısız olduklarında da kabul edildiklerini hissetmeleri. Çünkü sınav kaygısı, sadece bilgi eksikliğinden değil; çoğu zaman kabul görme kaygısından beslenir. “Sen yaparsın” gibi destekleyici sözler oldukça kıymetli olsa da çocukların asıl ihtiyacı olan “yapamasan da yanındayım” güvenini hissedebilmektir. Nitekim “başarısız olursam sevilmem” inancı, sınavdan daha ağır bir yük. Bu tür yaklaşımlar, başarıyı bir varoluş meselesi hâline getirmenin önüne geçer ve çocuğun değerini yalnızca performansına indirgemekten kurtarır. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk, sınavı ailesinin sevgisini ve gururunu hak etmek için geçmesi gereken bir engel değil; öğrenme yolculuğunun bir parçası olarak görmeyi öğrenir.
BAŞARIYI YENİDEN DÜŞÜNMEK
Elbette her ebeveyn çocuğu için en iyisini ister. Ancak bu “en iyi”, çocuğun bireysel farklılıklarına saygı göstererek, onun duygusal ihtiyaçlarını gözeterek ve başarı tanımını çok boyutlu ele alarak şekillendiğinde anlam kazanır. Örneğin, aileler kendi başarı tanımlarını esnek tutarak, süreç odaklı geri bildirimler sunduklarında, çocuklar küçük adımları da başarılı kabul etmeyi ve özgüvenlerini korumayı öğrenir. Başarılı olmak sadece prestijli bir okula yerleşmek değildir; kendi potansiyelini tanımak, hedef koymak, zorluklarla baş edebilmek ve duygusal dayanıklılık geliştirebilmektir. Bu da ancak güvenli, destekleyici ve kabul edici bir aile ortamında mümkün.
AİLELER İÇİN YOL HARİTASI
Peki, aileler ne yapabilir? En başta çocuğun sınav sürecine değil, onun bir birey olarak ne hissettiğine kulak vermek gerekir. Aile içi rol model olma durumu da etkileyicidir; anne babanın kendi kaygılarını nasıl yönettiği, çocuk için canlı bir örnek teşkil eder. Duygularına alan açmak, kaygısını küçümsememek ya da dramatize etmemek; sadece yanında olmak bile güçlü bir destek oluşturur. Aile içi iletişimde “başarı” yerine “çaba”, “karne” yerine “emek”, “sonuç” yerine “süreç” vurgusu yapılmalıdır. Ayrıca, hedef belirlerken çocuğun mutlaka söz hakkının olması, ortak kararlarla motive edici bir çalışma planı oluşturulmasına yardımcı olur.
ÇOCUKLARA KALAN DUYGUSAL MİRAS
Unutmayalım ki sınavlar geçicidir, ama çocukların bu dönemde edindiği duygusal izler kalıcıdır. Aileler, çocuklarının zihinsel başarısından çok, duygusal sağlamlığını besleyip desteklediklerinde; yalnızca bir sınavı değil, hayata dair birçok zorluğu birlikte aşabilecekleri güçlü bir bağ kurarlar. Ve belki de bu bağ, en büyük başarıdır.
COMMENTS